Zombi şirket dalgası yaklaşıyor!
Birincil sekmeler
Korona virüs pandemisi sürecinde merkez bankalarının krize verdiği yanıt, iflasın eşiğindeki zayıf şirketleri ayakta tutuyor.
Bir yıldan daha kısa bir süre önce batık kredi krizine yönelik endişeler yükselişteydi. Birçok şirketin korona virüs sürecinde gelir kaynaklarının kapanmasıyla birlikte iflas dalgası ve batık kredilerin bankacılık sistemini zora sokacağı düşünülüyordu. Bunun sonucunda varlık fiyatları düşecek ve pandemi sürecinde yaşadığımız krizin ardından ikinci bir finansal kriz görülecekti.
Birçok uzman da batık kredi riskinin finansal sistemin karşısında duran en büyük risklerden biri olduğunu düşünüyordu. Ancak bunun tam tersi oldu. Geçtiğimiz 20 yılda ABD’de kurumsal iflaslar önce artış gösterdi ve daha sonra 2005 yılında yeni ve daha kısıtlayıcı iflas kurallarının getirilmesiyle birlikte düşüşe geçti. O dönemden bu yana toplam sayı, son 12 ayda görülen rakamın altına inmedi.
2007 ve 2008 yıllarında yaşanan kredi krizine karşı oluşan tezat ise daha çarpıcı olamazdı. Bir yıl öncesine kıyasla kaydedilen değişimler çok daha olağandışı görülüyor. Kanun değişikliği nedeniyle görülen bozulmaların dışında, kısa ancak şiddetli bir resesyon döneminde iflaslarda yüz yılın en büyük düşüşü görüldü. Peki bu nasıl mümkün oldu?
Etkilenen şirketlerin sayısındansa etkilenen varlıkların miktarına bakıldığı takdirde, Bloomberg’in iflas endeksine göre son 12 ay çok daha dikkat çekici görünüyor. Lehman Brothers’ın iflasının hemen ardından Washington Mutual’da iflas krizi yaşandı. 2008’in kış aylarında görülen bu iflaslar ise yıllar boyu süren yükselişlere neden oldu.
Korona virüs döneminde karantina uygulamalarının ilk aylarındaki kısa süreli yükselişin ardından ise iflaslarda sert ve istikrarlı bir düşüş görüldü. İflaslar giderek azalıyor. Bu durum yalnızca ABD’ye özgü de değil. Şirketler üzerindeki ekonomik etkileri hafifletmeye yönelik çok daha farklı bir yaklaşım izleyen İngiltere’de de benzer sonuçlar görülüyor. Bu durum ise İngiltere’de 1993 yılından bu yana kurumsal iflasların gidişatında izleniyor.
Bu süreçte kurumsal ölüm oranları şimdi olduğundan daha düşük seyretmedi. İflaslardaki düşüş aynı zamanda İngiltere ve ABD’ye özgü bir durum olarak da kabul edilemez. Londra merkezli Longview Economics’in verilerine göre Fransa’da iflas eden şirket sayısı ve ödenmemiş borçların toplam miktarı arasında şaşırtıcı bir tezat görülüyor. Resesyonların giderek daha fazla iflasa neden olması ve şirketlerin borçlanmalarını daha da zorlaştırması gerekiyor.
Ödenmemiş borçlardaki artış ise doğal olarak iflas riskini artırmalı. Bu nedenle son 12 ayda yaşanan gelişmeler ve iflas eden şirket sayılarının düşüş göstermesi, bildiğimiz tüm gerçekleri geride bırakıyor. Fransa’da iflaslar kamu borcu krizi nedeniyle ortaya çıkan kısa resesyon döneminde istikrarlı bir düşüş gösterdi.
aynı zamanda şirketler de yeniden finansman için euronun kurtarılmasını hedefleyen düşük maliyetli kredilerden faydalandı ve daha fazla kaldıraç kullandı. Kriz tüm gücüyle darbesini vurduğunda ise şirketler daha da fazla krediye erişim sağladı ve iflaslar düştü. Geçmişe bakıldığında mantıken yakın zamanda iflaslarda artış görülmesi gerekiyor.
Bu durum borç yatırımcılarının, artan batık kredi riskini telafi etmek için daha yüksek getiri talep etmeleri anlamına geliyor. ABD’de ise bu durum gerçekleşmedi. “Yüksek getirili” tahvillerin getirisi ve ABD’nin beş yıllık Hazine tahvilleri arasındaki fark, 2007 yılının yaz aylarından bu yana hiç bu kadar düşük olmamıştı. Bu durum ise oldukça mantıksız.
Görece riskli tahvillerdeki yatırımcılar oldukça güçlü ve kalıcı bir ekonomik toparlanma beklentisi içinde olmak yerine, güçlü ve kalıcı bir finansal kriz beklentisi içinde. Bu koşullarda ise merkez bankalarının piyasaları desteklemeye ve kredi maliyetlerini düşük tutmaya devam etmesi bekleniyor. Bu koşullar altında ise pandemi sonrasında borçlarını ödeyemeyecek durumda, ancak borçlanmaya devam eden zombi şirketlerde yükseliş görülmesi neredeyse kesin.