Çin ekonomisinin daralması dünya için ne anlama geliyor?

Kovid-19 salgınının başlangıcından itibaren küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksamalar ve öncelikle Çin’de üretimin durması, Çin’in “dünyanın fabrikası” pozisyonunun sorgulanmasına neden oldu.

Açıklanan ikinci çeyrek verilerine göre Çin ekonomisi bir önceki yıla göre yüzde 3,2 büyüdü. Çin ekonomisi yeni tip korona virüs (Kovid-19) kaynaklı krizden dolayı birinci çeyrekte yüzde 6,8 küçülmüştü. 1992 yılından beri ekonomik büyüme için hedef belirleyen Çin, 2020 yılı için Kovid-19 pandemisi kaynaklı belirsizlikler nedeniyle bir hedef belirlemeyeceğini açıkladı.

Çin’in 2003 SARS salgını sonrası gösterdiği performans ile 2020 yılındaki durumu karşılaştırıldığında, 2020 yılında daha şanssız olduğu söylenebilir. SARS vakaları görüldüğünde küresel ekonomide risk ve belirsizlikler bugünkü kadar yüksek değildi. Ayrıca küresel yatırım iştahı yüksek ve ticaret hacmi artma eğilimindeydi. Son yıllarda ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşlarının da etkisiyle küresel ticaret hacminde bir azalma söz konusu ve Çin bu savaştan doğrudan etkilenen ülke konumunda. Ayrıca sadece Çin’de değil dünyadaki tüm ülkelerde düşen tüketici talebi ve azalan dış ticaret kaynaklı sorunlar var. 2019 yılında Çin’in küresel ekonomiden aldığı payın 2003 yılına kıyasla dört kat arttığını da göz önüne alırsak, Çin’deki olumsuz gelişmelerin tüm dünya ülkelerine -az veya çok- bir etki yapacağını öngörmek hiç zor değil.

Çin’de Nisan ayında perakende satışlar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,5 düştü. Bu azalma Mayıs ayında yüzde 2,8, Haziran ayında ise yüzde 1,8 olarak devam etti. Çinli tüketiciler salgının ikinci dalgasının gelmesinden endişe duyuyor ve bu nedenle harcamalarını kısıyorlar. Nisan ayında Çin’deki resmi işsizlik oranı Mart ayına göre biraz yükselerek yüzde 6 oldu. Mart ayında Çinghua Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, özel işletmelerin yüzde 85'inin önümüzdeki üç ay boyunca ayakta kalma savaşı vereceğini ve iflasların işsizliği daha da artıracağını söylüyor.

Çin’in büyümesi önündeki engeller Kovid-19, ABD-Çin gerilimleri, ekonominin yeniden yapılandırılması çalışmaları ve Çin’in karşı karşıya olduğu finansal risk ve belirsizlikler olarak sıralanıyor. Kovid-19 salgını öncesinde ABD ile ilişkilerinde iyileşme görülmüş ve anlaşmanın ilk fazı imzalanmışken, pandemi sürecinde ilişkiler tekrar gerildi. ABD’nin Çinli telekomünikasyon şirketleri Huawei ve Zhongxing'i (ZTE) ulusal güvenliğe tehdit olarak belirlemesi ve ABD’li operatörlerin Huawei ve ZTE'den ekipman alımını yasaklaması, bunlara ek olarak İngiltere, Fransa ve Almanya'nın Hong Kong Ulusal Güvenlik Kanunu konusunda verdiği tepkiler Çin için uluslararası arenada sorun teşkil ediyor.

Çin rüyası daha ne kadar sürecek?

Çin’de yapılan ve 3 bin 300 ticari işletmenin katıldığı bir anketin sonuçlarına göre, Çin’de Kovid-19 sonrası toparlanmanın yavaş seyrediyor olması 2020 yılı için Çin ekonomisinde daralma beklentisi oluşturuyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminlerine göre küresel ekonomi 2020 yılında yüzde 3 oranında daralacak. IMF, 2020 yılında sadece Çin’in yüzde 1,2 ve Hindistan’ın yüzde 1,9 büyüyeceğini öngörüyor. Küresel ekonomideki daralma ihracata dayalı olarak büyüyen Çin için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bilindiği gibi Çin’de başlayarak dünyaya yayılan Kovid-19 salgını Çin ekonomisini Mart ayına kadar büyük ölçüde durdurmuş, daha sonra Çin’de vaka sayıları azalmaya başlamıştı. Çin Mart ayında üretime başlasa da pandeminin diğer ülkelere sıçraması nedeniyle azalan küresel talepten olumsuz etkilenmişti. Çin hükümeti azalan dış talebe karşı iç tüketime ağırlık vererek ekonomiyi canlandırmaya çalıştı. Ancak Çin gibi ihracat odaklı büyüyen bir ülkeye iç talep bir ilaç olamadı. Çin’in Nisan ayında ihracatı arttı ancak Mayıs ayında tekrar bir düşüş yaşandı. Medikal malzeme ihracatında görülen artış ise hacimden ziyade fiyat artışı kaynaklı oldu. Çinli ekonomistler Çin’de toparlanmanın inişli-çıkışlı olacağını, hem iç hem de dış faktörlerden etkilenerek belirsiz bir şekilde devam edeceğini öngörüyorlar.

Yetersiz iç tüketim

2020 yılının ilk iki çeyreğinde tüm ülkeler gibi Çin’de de e-ticaret hacminde artış görüldü ve Çinli üreticiler kapasitelerini iç pazar için kullandı. Ancak pandemi etkisiyle Çinli tüketiciler büyük harcamalar yapmadı. 2020 yılı Mayıs ayında Çin’deki ithalat son dört yılın en düşük rakamlarını gösterdi. Yapılan araştırmalar, Çin’de tüketicilerin yüzde 65’inin hafif ve şiddetli bir gelir kaybı beklediğini gösteriyor. Gelir kaybı bekleyen tüketici doğal olarak tüketim malları ve hizmet sektöründeki harcamaları azaltıyor.

Çin son yıllarda ihracata dayalı büyüme modelinden iç talebe bağlı bir modele doğru geçiş planlıyordu. Kovid-19 hem dış ticareti hem de iç talebi aynı anda frenlediği için Çin büyüme konusunda ne iç tüketim ne de dış ticaretten beklediği desteği alabildi. Son yirmi yılda Çin’de hizmetler sektörünün ağırlığı yüzde 40’tan yüzde 50’ye yükseldi. Bu artış yeni tip korona virüs salgını esnasında hizmetler sektöründeki durgunluğun büyüme rakamlarına olan olumsuz etkisini artırdı.

Yavaş büyüyen Çin ekonomisinin küresel yansımaları

Kovid-19 salgınının başlangıcından itibaren küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksamalar ve öncelikle Çin’de üretimin durmasıyla birlikte dünyadaki pek çok ülkeyi derinden etkileyen üretim yavaşlaması sonucunda Çin’in “dünyanın fabrikası” olma pozisyonu sorgulanmaya başladı. Pek çok firma ve ülke Çin’e bu kadar sıkı bağlanmış olmanın sebep olduğu zorluklara karşı alternatifler bulma yoluna gitti. Kovid-19 salgını bertaraf edilse bile bu sorgulamanın küresel tedarik zincirlerinde birtakım değişikliklere yol açması bekleniyor.

Çin’in sahip olduğu maliyet ve ucuz iş gücü avantajı şimdiye kadar tüm dünya tarafından kullanıldı, fakat ülkeler artık kendi yağlarıyla kavrulma ve Çin’e alternatifler geliştirme seçeneğini kullanacak gibi görünüyor. Yani Çin Kovid-19 sonrasında dünyanın fabrikası pozisyonunu kaybedebilir. Bu durum kuşkusuz dünya genelinde daha yüksek fiyatlar anlamına gelecektir.

İhracata dayalı büyüme modelinin şu an Çin’i zorladığı ve büyümesini yavaşlattığı görülüyor. Ülkedeki iç tüketim ise büyümeye yeterince destek veremiyor. Çin iç tüketim ve yatırımı destekleyen reformlar yapmak zorunda, ancak iç tüketimi artırmak için maaşların artırılması ve emeklilik ve sağlık konularında reformlar yapılması Çin’in dünya çapında sahip olduğu maliyet avantajını azaltacak ve ihracatını pahalılaştırıp düşürecektir. Sürdürülebilir bir büyüme için Çin’in maliyet avantajından vazgeçip markalaşmaya gitmesi gerekli. Çin mevcut durumda gelişmiş ülkelerde iyi markalarla yarışma konusunda sıkıntı yaşasa da gelişen veya az gelişmiş ülkelerde Çin malları güçlü bir konuma sahip.

Çin ihracata bağımlı olarak büyüdüğü sürece karşı karşıya olduğu riskler devam edecek. Çünkü ihracat yaptığı ülkeler krizden henüz çıkabilmiş değil ve toparlanmaları uzun süreceğe benziyor. Çin’de yıllardır görülen yüksek büyüme oranlarına hükümetin yaptığı altyapı yatırımları büyük destek vermişti. Bu yatırımların azalması Çin’in büyümesini yavaşlatacaktır. Çevre kirliliği, yaşlanan nüfus ve yavaşlayan büyüme gibi sorunlar Çin’i ilerleyen zamanlarda meşgul edecek.

Çin’de büyüyen ve zenginleşen orta sınıfın dünyadaki lüks tüketimin üçüncü büyük müşteri kitlesi olduğu biliniyor. Dolayısıyla Çin ekonomisinde yaşanacak büyüyememe sorunu lüks tüketim malları sektörlerini dünya çapında etkileyecektir. Ayrıca, dünyanın en büyük enerji ithalatçısı, gaz, çelik ve bakırın büyük bir alıcısı olan Çin’de yaşanan olumsuzlukların emtia ihracatçısı ülkelere de doğrudan etkileri olacaktır. Bu olumsuz etkileri Kovid-19 salgını sırasında Çin’de inşaat sektöründe işler durunca Türkiye’deki doğal taş endüstrisi de yaşadı. Çinli turistlerin tüm dünyadaki turistik gezileri ve yaptığı alışverişleri de bilançoya dâhil edilince Çin’in yaşadığı ekonomik sorunların dünyanın geri kalanına nasıl bir etki yapacağı az çok tahmin edilebilir.

Küresel ölçekte birbirine bağlılığın maksimum seviyede seyrettiği günümüzde az büyüyen bir Çin ekonomisinin kimsenin tercih etmediği bir vakıa olduğu söylenebilir. Ancak yapılacak olan, her ülkenin yeni koşullara uygun stratejiler geliştirmesidir. “Tüm yumurtaları aynı sepete koymamak” ve sahip olunan avantajları değerlendirerek olumsuzlukları fırsata çevirmek Türkiye için de elzem. Bu süreci fırsata çevirmek isteyen ülkeler vaktiyle ucuz hammadde ve işgücü nedeniyle Çin’e giden yatırımcı ve üreticiyi teşvik ve sübvansiyonlarla geri getirme çabasına girdiler. Türkiye’de de gelişme potansiyeline sahip fakat ucuz maliyet sebebiyle Çin’e kaptırılan sektörlerde benzer çalışmalar yürütülebilir. Önemli olan vakit kaybetmeden aksiyona geçmek ve içinden geçtiğimiz zor dönemi bir şekilde kazanca çevirebilmek.